Blog

THE HIRAM KEY (Sinopsis ve Değerlendirme)

in Celil LAYİKTEZ Yazıları

Masonik literatürde best seller olan bu iyeni kitap ülkemizde de kitapçılarda bulun­makta ve localarımızda konu edilmektedir. Bu kitabı okudum, beğendim ve eleştirdiğim kısımları sizlere kısaca nakletmek istiyorum.

Christopher Knight ve Robert Lomas adlı kitabın yazarları ilginç bir yöntem kullanarak, Hürmasonluğun efsane ve ritüellerinden geriye giderek tarihin ka­palı kalmış sorunlarını çözmeye çalıştılar. Özellikle Hiram Efsanesi ile Royal Arch ritüelinden geriye giderek, Tufan öncesi ve sonrası Sümer medeniyeti, Fira­vunların Mısır’ı, Mısır’ı işgal eden Hiksoslar, Hz. Musa ve Yahudi ırkı, Hz. İsa’nın gerçek kimliği, Essenyen tarikatı, Kumran kitabeleri, ilk Hıristiyanlar, ar­keolojik kazı yapan Tampliye Şövalyelerinin Hıristiyanlığın ilk dönemi ile ilgili ve mevcut dogmaları sarsabilecek nitelikte olan bulguları, trajik hikâyeleri, Engi- sizyondan kaçabilen Tampliyeler, gemileri, İskoçya’ya sığınmaları, Amerika kı­tasına Colomb’dan önce varmış olmaları, Edinburgh yakınlarında Rosslyn Tampliye Mâbedinin iç mimarisindeki zengin sembolizma ve kriptinde hala sak­lı olabilecek sular, Mark ve Mark Mariner Masonluklarının ritüelleri ile olan ben­zerlikler bu eserin kapsadığı konulardır.

Bu kitaba başladıktan sonra, polis romanı okur gibi elimden bırakamayarak okudum. Kitap bir kültür hâzinesi; bildiğim ve arada unutmuş olduğum bir çok konu hafızamda tazelendi, bir çok yeni şey öğrendim. Ancak bu kültür ziyafeti­nin dışında, yazarların von Dannicken misali, vardıkları tartışmalı sonuçlara, faraziyelere çok dikkatli yaklaşmamızm gerektiği kanısındayım. Bu kitabın ışı­ğından, yeniden araşıhrılması gereken bir çok tarihsel konu mutlaka çıkacakta. Kumran kitabelerinin Katolik Kilisesi dogmalarmı sarsacak ifşaatlarının Vati­kan’ın baskısıyla gizli tutulmak istenmesi malûmumuzdur. Bu konuda, araştır­malar devam etmektedir, tam metinler henüz çok yakın bir tarihte yayımlandı.

Tampliyeler bu kitabelerde tarif edilen gerçeklere ne denli vakıftılar? Spekü­latif bir çahşma ile bunu öğrenmek herhalde kolay değil.

Kitaba gelelim. Her bölümün kısa özetini çıkarmaya çalıştım.

  1. Bölüm: Hürmasonlann kayıp sırları

Kraliçe Victoria zamanında Masonluğa kabul edilme sınıf atlama yoluydu. Masonluğun sırlarının açıklanmaması ceza korkusundan değil, Masonların hiç bir şeyi anlayamadıklarından ve anlatabileceklerine haricilerin alay edecekle­rinden endişe etmelerinden kaynaklanıyordu. Günümüzde Masonluk sosyal bir kulüpten başka bir şey değildir. Ritüellerinde ve Hz. Süleyman Ma.nin inşası hikâyesinin ana teması etrafında anlamsız kelimeler sıralanmaktadır. Masonlu­ğun bir amacı yoktur. Nereden geldiğini bilmez. Gerçek sırlarının yerini ikame edilmiş sırlar almıştır. Aday Ortaçağlarda darağacma götürülen mahkûm gibi giydirilir.

Sonuç: Ritüel ve efsanelerdeki ilk bakışta anlamsız gelen kalemler geçmiş tarihsel dekora taşmdıklarmda ardam ifade edebilirler.

Bölüm 2. Arama başlıyor

İngiltere’nin dışında Avrupa’nın her yerinde inşaatçıların loncaları varlık­larım sürdürmüştü. İngiltere’de Hürmasonluğun kaynağı inşaatçı loncaları de­ğil, başka bir güçtür. Eski yükümlülüklerde bir kardeşin malına ve canına zarar getirebilecek konuların sır olarak saklanması mecburiyeti heretikleri (sapkınla­rı) Kiliseye karşı korumak içindi. Tampliye Tarikatı ilk Büyük Locanın kurulu­şundan 600 yıl önce beratım almış ve herezi suçlamalarıyla Ekim 1307’de kapa­tılmıştır. Sonuç olarak korunması gereken sırlar heretik olarak nitelendirilen bil­gilerdi.

Bölüm 3. Tampliye Şövalyeleri

Tampliye Şövalyeleri Tarikatı hacıları korumak için kurulmamıştı. 1118 yı­lında 9 şövalye Fransa’dan gelerek Süleyman Ma.nin inşa edildiğine inanılan El Aksa Camimin temellerinde eski Mısır’ın ve ilk Musevilerin sırlarına ışık tuta­cak el yazmalarım aradılar. Buldukları sırlar resmî teolojiye göre herezi (sapma) sayılacağından, Tampliyelerin Vatikan’ın verdiği ilk Latince tüzüklerinden son­ra kendi kendilerine vermiş oldukları Fransız dilindeki tüzüklerinde herezi ne­deniyle afaroz edilmiş şövalyelere yardımcı olmaya çağrı vardır.

Pazar ayinlerinde inananlara Hz. İsa’nın etini ve kanını, ekmek ve şarap ola­rak takdim eden Tampliye rahip, Tanrı’nm sembolik vücudunu yeterince temiz ellerle tutmak için, Masonlar gibi, beyaz eldiven giyerdi.

Bölüm 4. Gnostik bağlantı

Gnostik İnciller Hz. İsa’nın gerçekten ölüp dirilmediğini, ölümün de diriliş gibi sembolik olduğunu açıklarlar. Bu nedenle Gnostikler Kilise tarafından taki­bata uğramışlardır. Sembolik ölüm ve diriliş efsanesi Gnostisizm ile Hürmason­luğun 3. Derecesi arasındaki bağı açıklar.

Bölüm 5: Hz. İsa, İnsan, Tanrı, Mitos ve Hürmason muydu?

Yoksul bir ortamda Bâkire Ana’dan doğarak halkım kurtarmak için kendini feda eden kahramanın efsanesi insanlık tarihi kadar eskidir. Aynı adı taşıyan ve Yahudi halkının gerçek kralı olduklarına dair aynı iddiada bulunan iki kişi mahkûm edilmiş, sonradan halkın arzusu üzerine biri salıverilmiş, diğeri ise çarmıha gerilerek idam edilmiştir. İdam edilen hangisiydi? İsa’nın aym anadan doğma daha dört erkek ve sayısı belli olmayan kız kardeşleri vardı. İsa, “Krallı­ğım bu Dünyanın Krallığı değildir” dediğinde, zamanın idiyomatik dilinde “deği­şik inançlara sahip insanlar başka bir dünyanın insanlarıdır” demek istiyordu. Ama bu başka dünya Gökyüzü değil, gene de bildiğimiz yeryüzü küresiydi. 25 Aralık Noel günü ise, İsa’nın doğduğu gün değil, Mısırlıların Güneş Tanrısının günüy­dü. Hıristiyanlık fikir yerine ritüel kültüne dönüşmüştü, teoloji de politikanın ismiydi.

İznik Konsili aslında yeniden bütünleşmiş Roma imparatorluğunun, İmpa­rator Konstantin yönetimindeki parlamentosu niteliğindeydi. Bu parlamento İsa’nın Tanrı olduğuna ekseriyetle karar vermiş ve Arius’un savunduğu karşı fi­kir, yani İsa’nın insan olduğu tezi, o gün herezi (sapma) olarak kabul edilmiştir. Bu yeni dogmaya aykırı gelen her evrak, İncil denemeleri, yakılmıştır.

Tampliye Şövalyeleri bu gerçekleri ortaya çıkarmışlardır.

Engizisyonun takibinden kurtulmak isteyen Tampliye Şövalyeleri, yaptık­ları kazılarda buldukları kitabelerde tarif edilen “Merika” adlı yıldızın arkasın­daki ülkeyi aramışlar ve Colomb’dan önce bulmuşlardır. Herkesin zannettiği gibi Amerika kıtasının ismi Amerigo Vespucci’den kaynaklanmıyor, esas kay­nak Merika isimli yıldızdır.

Bölüm 6. Başlangıçta insan Tanrıyı yarattı

Sümer: İ.Ö. 4000 yılında Mezopotamya’da Sümerlilerin parlak bir medeni­yeti vardı; kent yaşamı, ziraat, sanayi, gemicilik gelişmişti. Tufan, bu medeniye­ti sildi süpürdü. Bu nedenle İ.Ö. 4000’den öncesine ait arkeolojik kalıntılar bulu­namamıştır. İ.Ö. 4000’de her şey yeniden ve aniden başlamıştır. 3500’de çivi ya­zısı geliştirilmeye başlanmış, 2100’lerle Sümer medeniyeti doruğuna varmış­tır. Babil Kulesinin modeli olan zigurat’lar kenti süslüyor, Enuma Eliş destanın­da Tekvin’in hikâyesi, Gilgameş destanında da Tufan in hikâyesi okunuyordu. Mason efsanelerinde ismi geçen Enok, Sümer’in yedinci kralıydı. 2000 yılında Elamitler Sümer’i yakıp yıkınca dünyanın dört bir yamna yayılan Sümerli mül­teciler tanrılarını beraberlerinde götürdüler. Sümer’in Ur kentinden kaçanlardan biri Hz. îbrahimdi ve, sonradan Yahudilerin Tanrısı “Yahova” adım alacak, Tu- fan’ı yaratan, fırtınalar tanrısı onun tanrısıydı. Hz. Adem, Havva, Kabil ile Habil ve Nuh gibi sembolik isimlere karşı Hz. İbrahim Tevratta yer alan ilk gerçek ta­rihsel kişidir ve bundan sonra Eski Ahit gerçek olayların tarihi olarak gelişir.

Bölüm 7. Mısırlıların mirası

Mısırlılar hiçbir şeyin yoktan varolmadığına, Tanrının yalnızca kaosa dü­zen getirdiğine ve kaosu isteyen güçlerle, düzeni getirmek isteyenler arasında amansız ve ebedî bir savaş olduğuna inanırlardı. Masonluğun temelinde olan iki sütun, eski Mısır’ın sembolü olan ve Yukarı Krallık ile Aşağı Krallığın birleş- meşini sembolize eden çitf sütundur. Masonlukta Jakin kuruluşu, Boaz gücü, ikisi birlikte de istikran remzederler. Mısır mitlerine göre kaostan kurtularak ya­ratılan ilk ülke Aşağı Krallık olup sembolü Jakin (yaradılış) sütünudur. Gökyü­zü ile ilgili olan ve gücü remzeden ikinci sütun da Boaz sütunudur. İki sütun bir­likte ayakta kaldıkları müddetçe Mısır refah ülkesi olacaktı, yani istikrar temin edilecekti.

Mısır felsefesinin kilit kelimesi mâbet mimarlarının kullandığı “Ma’at” keli­mesi olup tesviye, düzen ve simetriyi ifade eder. Kelimenin soyut anlamı ise, Ma­sonluğun temeli olan doğruluk, gerçek ve adalettir. Ma’at düşüncesi Mısır ada­let sisteminin temelini oluşturmuştur; Masonluk bu felsefeden kaynaklanmış­tır.

Firavun öldüğünde Oziris’le birleşir, oğlu, yeni firavun ise, özel bir is’ad me­rasiminden geçerek Horus olarak hüküm sürerdi. İs’ad merasiminin açık kıs­mında kral baş rahip tarafından yağla kutsanır, kendisine hayat sembolü olan Ank hacı ile her iki kralhğı temsil eden çift taç takdim edilir, regalyasmı kuşanır­dı. Merasimin gizli bölümünde halüsinojen bir ilâçla katatonik duruma giren kral ölür ve tekrar yaşama dönerdi. Katatonik durumda iken yıldızlara seyahat ederek Tanrıların toplumuna kabul edilir, yeni Oziris olan ölen firavun, onu Ho­rus yapar ve birlikte Orion yıldızına giderler, önceki firavun bu gökyüzü evinde kalırken, yenisi dünyaya dönerdi. Tanrıya muhalefet olamayacağmdan, bu me­rasimden geçen firavun kazandığı tanrısal nitelikle, bundan böyle, güven içinde hüküm sürerdi.

Firavunun is’ad töreninde “Re” yerine “Tanrı”, “Yıldızların sırrı” yerine de “Üstat Masonun sırları” ifadelerini kullanırsak üçüncü derecenin ritüeli ortaya çıkar.

Bölüm 8: İlk Hürmason

Mısır tarihinin “Orta Krallık” tabir edilen İ.Ö. 1780-1560 yıllarım kapsayan döneminde semitik bir kavim olan Hiksos’lar Mısır’ı istila ettiler. Hiksos kralları firavunların aynı is’ad töreninden geçerek Tanrısal vasıf kazanmak istiyorlardı, ancak bu sırlara vakıf yüksek rahipler sahip oldukları sırları açıklamayı redde­diyorlardı ve hepsi işkencçe ile öldürülmüşlerdi.

İs’ad edilen, ve dolayısıyla sırlan sahip olan son firavun Sekenen-Re Tao, her gün, güneşin en güçlü olduğu tam öğle vaktinde Malkata’da Amen-Re mabedine giderek Hiksos’lara karşı tanrıya dua edermiş. Bir gün, Rahiplerden bilgileri alamayan üç caniden biri mâbedin Güney kapısında duasını bitiren Se- kenen-Re Tao’yu karşılamış, Oziris’in sırlarını sormuş, cevap alamayınca kafa­sına bir aletle vurmuş, diğer kapılarda da aynı trajik olay tekrarlanmış ve Seke­nen-Re Tao, sırları beraberinde götürerek ölmüş. Caniler cesedi acilen gömmüş­ler. Firavunu aramaya çıkanlar bir kaç gün sonra geçici mezarı ve firavunun cese­dini bulmuşlar ve çürümeye başlayan cesedi mumyalayarak, geç de olsa, bir fi­ravuna lâyık tarzda lahitine koymuşlar. Mumyanm kafatasındaki üç darbe izi ile kısmen çürüdükten sonra cesedin mumyalanmış olması bu teoriye dayanak olmaktadır. Sekenen-Re Tao Hiram Abif’tir. Hiksos firavunları gerçek sırlara sa­hip olamayınca, yerlerine yeni sırlar ikame etmişlerdir. Üçüncü derecenin ikame kelimeleri dil bilimcilerce araştırıldığında, Mısır dilinde “Ma’at-neb-men-aa, Ma’at-ba-aa (Ma’at’ın is’ad edilmiş Üstadı büyüktür, Ma’at’m ruhu büyüktür) kelimeleri ortaya çıkmıştır. Yukarıda da ifade edildiği şekilde, Ma’at sözcüğü yerine Hürmasonluk sözcüğü ikame edilebilir.

Oziris, Set tarafindan öldürüldükten sonra eşi İzis, Horus’u doğurur. Dola­yısıyla Horus dul kadının evlâdıdır.

Piramitlerden Amen-Ra’nın gözüne kadar pek çok Mısır sembolü Masonlu­ğa geçmiştir.

İ.Ö. 1780’de Mısır’a gelen Hz. İbrahim bu sırları Yahudi ırkında yaşatmış, Hz. Musa Filistin’e taşımış, Hz. Davut ile Hz. Süleyman firavunlara uygulaan ve ikame edilmiş sırları da içeren merasimle krallığa is’ad edilmişlerdir.

Bölüm 9. Yahudiliğin doğuşu

Hiksos’larm Mısır’dan kovulmalarıyla, onlarla birlikte Mısır’a gelen Habi- ru’lar (İbraniler) köle kavim haline geldiler. Yazıtlarda Sina dağına yakın türku- vaz madenlerinde çalışmakta olan Habiru kölelerin durumu anlatılmaktadır. Belki de Kızıldeniz hiç yanılmamıştı, köle Yahudiler zaten Sina yarım adasında yaşıyor ve çalışıyorlardı.

Musa (Moses) sudan doğan demektir (Rameses: Ra’dan doğan, Amenmosis: Amen’den doğan gibi). Sümer kralı Sargon’un doğuşu ile ilgili efsane Musa’nın efsanesiyle hemen hemen aynıdır.

Kral ailesinden olan Musa ikame sırlara vakıftı ve İsrail Kralları bu sırlara göre is’ad edilirlerdi. Ahit sandukası, Mısır tanrılarının kutsal emanetlerinin me­rasimlerde taşındığı ve uçan sfenkslerle süslenmiş sandukaların aynıdır, yal­nızca, uçan sfenkslerin yerini kanatlı kerrublar almıştır.

Mısır’da sütunlar gökyüzü tanrılama uzanan yollardı. İki Krallığın birleş­mesinde çift sütun sembolizmasım görmüştük. Musa ile çift sütun Yahudilerin sembolizmasına da girmiş, Kuruluş ve Güç’le birlikte istikrarı temsil eden sü­tunların Samson tarafmdan yıkılması Filistin devletinin yıkılmasının sembolü olmuştu. Aynı sütunları Süleyman Mâ.nin kapısında da görüyoruz.

Bölüm 10. İlk Yahudi devleti

İ.Ö. 15 ve 16 Mart 597 günlerinde Babil Kralı Nabukadnazar Kudüs’ü zapt et­miş 3000 kadar Yahudiyi de esir olarak Babil’e götürmüştü. 586 yılında Yahudi­lerin isyanı kanlı bastırılmış ve bu defa Süleyman’ın mâbedi de yıkılmıştır.

Tarihçi Herodot, Babil kentini, efsanevi asma bahçeleri, ziguratlan ve Babil Kulesi ile tasvir eder. “Bab-el” Sümerce “tanrı kapısı” demektir.

Tutsak Yahudiler, küçük geri kasabadan modem büyük kente göçün kültür şokunu yaşadılar. Bu arada, Yaradılış ve Tufan’la ilgili kabile seviyesindeki ef­saneleri bulunan boşlukları aym kaynaktan gelen Babil efsaneleri ile tamamla­yabildiler.

12 Ekim 539’da Pers Kralı Sirus Babil kentini zapt etti ve Yahudilere, gasp edilen hâzinelerini iade ederek Kudüs’e dönmelerine izin verdi.

Bölüm 11. Boaz ve Jakin falı (peşer) d)

Essenyenler bir proto ([1] [2]) -Hıristiyan gruptu ve Kuırıran kitabelerinin yayın­lanması Hıristiyan teolojisinde bomba etkisi yapacaktı. Dogmalar korunmalı ve kitabelerin yayınlanması önlenmeliydi, hiç değilse içeriklerinin doğruluğu red­dedilmeliydi. Bu durumu aşağıdaki fıkra aydınlatmaktadır:

“Kutsal yazılan birlikte okutmakta olan hahamlar bir bölümün yorumu üze­rinde anlaşamıyorlardı. Yaşlı bilge, diğerlerine söz geçiremiyordu. Ancak haklı olduğunu ve Tanrının da ondan taraf çıkacağını biliyordu. Düşüncesinin doğ­ruluğunun ispatı için “Yüce Tanrım, haklıysam sular yokuş yukarı aksın” diye dua etti. Sular derhal ters yönde akmaya başlamışlar.

Ne yazıktır ki karşı düşüncede olanlar etkilenmemişlerdi. Bu defa sabrı ta­şan bilge kişz “haklıysam, ağaçlar yere kadar eğilsin” diye dua etti ve tüm ağaçlar yere eğildiler. Bu da işe yaramayınca, hırsla, “Yüce tanrı, beni desteklemek için ko­nuşmanı rica ediyorum” dedi. Bulutlar yarıldı ve gökyüzünden gelen Tanrının se­si, “sizler haksızsınız, yaşlı bilge haklıdır. Okuduğunuz metinde onun getirdiği yorum düşüncemi yansıtmaktadır” diye gürledi. Yaşlı bilge muzaffer bir eda ile gruba baktı, ancak onlar hala ektilenmemiş olarak, “Gökyüzünden gelen sesler bizlere bir şey ifade etmez, bu nokta hakkındaki doğru bilgi çok eskilerde kaleme alınmıştı” diye ce­vapladılar.

Dogmayı gerçeğin önünde tutmak Tanrıya şeref getirmez.

Romalılardan saklamak üzere mağaralarda gömülen Kumran kitabelerini bulan Tampliye Şövalyeleri Protestanlığın temelini oluşturmuşlardır.

Kumran cemaatına kabul edilme Masonik tekris merasimini andınr. Skrü- tenden sonra Aday metallerden arındırılır ve bu haliyle yoksullara yardım etme­si istenirdi. Çıraklık dönemi bir yıldı. Çırak bir yılın sonunda smavdan geçerek Kalfa olabilirdi. Üstatlık ise ender kişilere verilirdi. Çıraklık döneminden sonra, Tampliye Şövalyelerinde de olduğu gibi, tüm varlıklarım cemaata bağışlamala­rı gerekiyordu.

Kumran cemaatı Firavunların ezoterik mirasçıları ve Tampliye Şövalyeleri ile Hürmasonluğun öncüleriydi. Kumran cemaatı el yazmalarını şifreleyerek yazmışlardı. Bu şifre çözüldüğünde ve Tampliyelere uygulandığında, Tampli- yelerin taptıkları Bafomet’in aslında Sofia, yani Yunanca hikmet demek olduğu ortaya çıkar.

Essenyenlerin inançlarında iki sütundan biri kral gücünü diğeri de rahiple­rin gücünü temsil ediyordu. İki sütun da istikrarı, yani barışı temsilen gökyüzü kubbesini taşıyorlardı. Kumran kelimesinin etimolojik anlamı da kemerli kapı demektir.

Bölüm 12. Suyu şaraba çeviren adam

Hz. İsa’nın tüm eylemleri, Vaftizci Yuhanna’nın ölümünden çarhıma geril- diği güne kadar, bir takvim yılının içine sığmaktadır.

Günün idiyomatik diline göre, suyu şaraba çevirmek, Hz. İsa’nın sıradan insanları, vaftiz yoluyla, Cennete girebilecek niteliğe dönüştürmesidir. Kumran idiyomatik dilinde eğitimsiz insanlar su, eğitimli ve rafine olanlar da şaraptı.

Ölenlere yeniden can verilmesi de, Sekenen-Re Tao’nun öldürülmesinden itibaren, 1500 yıldır uygulana ritüele, o da, I.Ö. 4000 yılına kadar dayanan Fira­vun tekris törenine dayanmaktadır. Buna göre, tekristen geçenler yaşayanlardır, sıradan insanlar da ölülerdir. Kumranlılar bir nevi üçüncü derece merasimi ile aralarına kabul ettiklerini sembolik olarak ölümden yaşama döndürürlerdi.

Hz. Isa olgun yaşında, esmer, kısa boylu, uzun suratlı, uzun burunlu, birle­şik kaşlı, kambur, köse sakallı bir adamdı.

Hz. İsa’nın yaygın olarak kullandığı Hz. Davut’tın altı köşeli yıldızı çok eski bir semboldür. Yıldızın yatay hatları çıkarıldığı takdirde gönye-pergel ortaya çıkmaktadır. Çarmıha gerilmiş olduğu ank hacı bir mısır sembolüdür ve hayat, kurtarıcı demektir. İbranice kurtarıcı Yeşuva’dır, yani Hz. İsa’nın İbranice adı­dır. Royal Arch Masonluğunda da en önemli sembol üçlü Tau hacıdır ve kral, ra­hip ve peygamber üçlüsünü remzeder.

Hıristiyanlığın temeli olan Baba, Oğul ve Kutsal Ruh üçlüsü bu dinin tek tanrılı bir din olmadığım gösterir. Ayrıca Kutsal Ruh kolay anlaşılır bir mefhum değildir. Herhalde anlamsız bulduklarından, Hıristiyan teologlar bu konu üze­rinde fazla durmazlar. Oysa, bu araştırmanın sonucu olarak Kutsal Üçlünün iki sütun ve taşıdıkları kemer olduğunu ortaya çıkardık.

Bölüm 13. Basübadelmevt

Royal Arch efsanesi Zerubabel’in yönettiği Locaya üç seyyahın gelmesi ve bunların tesadüfen Hz. Süleyman Mabedini bulmalarını anlatır. Buldukları mahzene iple indirilen seyyahlar orada bir parşömen bulurlar. Bu hikâye doğru­dan Tampliye Şövalyelerinin Hz. Süleyman Mâbedinin inşa edildiği yer olarak bildikleri şimdiki El-Aksa Camiinin içinde üs kurarak Süleyman Mâbedinin temellerinde yaptıkları kazılarda bulmuş oldukları gizli kitabelerin hikâyesidir.

Kazıları yapan ve okuma-yazmaları olmayan ilk 9 Tampliye Şövalyesi önemli olduğunu anladıkları kitabeleri Geoffrey de St. Ömer’e vermişlerdi, o da bunları okutmak üzere Lambert adlı ve 1121’de öldüğü bilinen bir bilgin rahibe teslim etmişti.

Lambert’in fazla vakti yoktu, evrakı bir an önce iade etmeliydi. Ancak, iade etmeden önce, çizgilerinden aceleyle çizildiği anlaşılan, Gökyüzündeki Ku­düs’ün resminin kopyasını yapmayı başarmıştı. Hürmasonluğun kuruluşun­dan 500 yıl önce çizilen bu resimde iki sütunla birlikte bir çok masonik sembol yer almakta, her tarafında gönye ve pergel süslemeleri bulunmaktadır.

Üçüncü derecenin önemli bir sembolü, dairenin merkezidir ve bu sembole, zorlamayla, bir takım ezoterik anlamlar verilmeye çalışılmaktadır. Oysa, Gökyüzündeki Kudüs kentinin resminden sembolik dairenin merkezinin dünyanın merkezi olan Kudüs kentinin olduğu, Kudüs’ün de merkezinin Sü­leyman Mâbedi ve onun da merkezinin Kutsalların Kutsalı olduğu anlaşılmak­tadır.

Ortaçağda inşa edilen katedrallerde Gökyüzündeki Kudüs yaratılmak is­tenmiş ve bu nedenle katedral çatıları, resimdeki gibi, oklarla süslenmiştir.

Bölüm 14. Hakikat ortaya çıkmaktadır

Tampliye Şövalyelerinin çok kısa zamanda büyük bir servete kavuşmuş ol­maları Hz. Süleyman Mâbedinin temellerinde kitabelerin dışında Yahudilerin Romalılardan gizledikleri hâzineleri de ele geçirdiklerini göstermektedir.

Okuma yazması olmayan son Büyük Üstat Jacques de Molay Şövalyelere okumayı yasaklamıştı. Okumak rahiplere ve yazıcılara mahsustu. Şövalyeler yalnızca askeri eğitim ve disiplinle uğraşmalıydılar. De Molay Şövalyeleri ola­ğan üstü bir disipline soktu. Bu disiplin sayesinde, Güzel Filip’in Tarikata el koy­masından sonra Şövalyeler düzenli bir şekilde kaçabilmişler ve sırlarım koru­mayı bilmişlerdir.

Güzel Flip Yahudileri sürgüne yollayarak tüm mal varlıklarına el koy­muş, sonra da, böylece kazandığı tecrübeyi kullanarak, aynı yöntemi geliştir­miş ve bir gecede Tampliye Şövalyelerini tutuklatmış ve mal varlıklarına el koy­muştu.

Engizisyon’un safahatında, Tampliyelerin Hz. İsa’nın tanrı değil de insan olduğunu savundukları ve dolayısıyla Arian sapmasına inandıkları ortaya çıkmıştır. Katarların sapması da aym yöneydi ve Tampliyelerle ilişkileri oldu­ğu buradan analışmaktadır. Tampliyeler İsa’yı reddetmeden tek Tanrı’nm var­lığını savunuyorlardı, bu düşünce de Kumran kitabelerinden kaynaklanmakta­dır.

Yazarlar daha sonra, Torino’da bulunan ve üzerinde Hz. İsa’nın yüz ve vücut hatlarının bulunduğu söylenen kefen bezinin sırrını çözmeye çalışıyorlar.

Modem tarihleme yöntemleriyle bezin dokunma tarihi 14. yy olarak saptan­mıştır. Konuşturulmak üzere işkence edilen de Molay, İsa gibi çarmıha geril­miş, sonra da kefen bezine sarılmış, yaralı vücudundan akan sıvılar bez üzerin­de çarmıha gerilen birinin yaralarımn olduğu yerlerde lekeler bırakmış.

Tampliye Şövalyelerinden zamanında heber alarak Fransa’nm Atlantik sa­hillerinde, la Rochelle limanında demirli bulunan gemilerine ulaşabilenler iki kola ayrılmışlar. Bu kollardan biri Portekiz’de ikmal yaptıktan sonra, Colomb öncesi Amerika’nm yolunu tutmuş. Kumran kitabelerinde sözü edilen “Merica” adlı toprakları bulmak üzere Batı istikametinde seyreden Tampliyeler Boston ci­varında karaya çıkmışlar. Westford, Massachussetts’de bulunan Tampliye Şö­valyesi heykelinin kalkanında Batı istikametinde bir yıldıza doğru seyreden yel­kenli imajı var.

İkinci yol İskoçya’ya varmış ve İngiltere Kralına karşı İskoç Robert de Bru- ce’ü destekleyerek savaş alanmda galibiyetini sağlamışlar.

Tampliyelerin Edinburgh yakınlarında inşa ettikleri Rosslyn Şapeli bu dö­neme tanıktır. İç tezyinatında Avrupa’da henüz bulunmayan mısır bitkisi motif­lerinin bulunması Amerika kıtasıyla olan bağlantının ispatıdır. Mabedin içinde bulunan çırak sütunu ve onunla ilgili efsane Mark masonluğunun temelidir. Kıs­kanç Üstat Masonun idam ettirdiği başarılı çırağın kesik başı kuzey-doğuda ta­van lentosunu süslemektedir. Aslmda bu Mısır’ın son gerçek kralı Sekenen-Re Tao’nun başıdır.

Rosslyn Mâbedi kilise olarak inşa edilmemiştir. Mimarisi ve süslemeleri bu­nun bir Mason mâbedi olduğunu göstermektedir. Rosslyn’in temellerinin planı bu yapının Süleyman Mabedinin bir kopyası olarak yapılmak istendiğini göster­mektedir.

İngiltere’nin iç harbi esnasmda Cromwell’in güçleri her yerde Kral ve Kilise­ye ait binaları tahrip etmişken Rosslyn Şapele dokunmamaları Cromwell’in de Mason olmasından kaynaklanmaktadır.

Ekler Bölümü:

  • 13 Ekim 1792’de Washinton Beyaz Saray’m temel atma merasimini icra etmiş­tir. 13 Ekim, de Molay’m idam edildiği gündür.
  • Amerikan dolarının sembolü olan S harfinin üzerindeki dikey çift çizgi, istik­rarı ifade eden Boaz ve Jakin sütunlarıdır.

[1] peşer: Kutsal yazıların bir cümlesinin tetkiki ile bir kişi veya olay hakkında, halde veya gele­cekte anlam çıkarmak. Peşer yoluyla yaşanan ortamda hâdiseler yorumlanabilirdi.

[2] proto: ilk.

Celil Layiktez
Kaynak: Tesviye Dergisi Sayı 35

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *